Sanayici olmak zor iştir, çay sanayicisi olmak daha da zor. Çünkü üstesinden gelmeniz gereken çok sayıda sorunlarınız var. Kaliteli çay üretmek istersiniz, ülkemizin sahip olduğu ileri teknolojiden yararlanırsınız. Piyasa da hiç beklemediğiniz, ülkemiz standartlarının çok altında, pestisit oranı yüksek nerede üretildiği belli olmayan sağlıksız kaçak çayları görünce kahrolursunuz.
Hele, çay fabrikalarından üretim artığı olarak atılan odunsu artıkları paketleyerek satan kötü niyetli insanların sektörde oluşturduğu imaj sorunu ve bu arada ithal çayların müşteri portföyü nü artırdığını görmek uykularınızı kaçırır. Tüm enerjinizi kaliteye odaklamışken hak etmediğiniz bu olumsuz tabloyu yorumlayamazsınız bile.
Devlet en büyük rakibiniz. Zarar ettiği zaman sizin gibi her şeyini kaybetmek riski ile karşı karşıya kalmıyor. Bir taraftan onunla rekabet etmek, diğer taraftan kayıtsız çalışan değirmen türü imalathaneler ile rekabet etmek zorundasınız. Birde buna müstahsilden satın aldığınız bir önceki yılın kart yapraklarını ve odunlaşmış kısımlarını, olması gerekenin çok üzerinde bir oranda üretim dışına atıldığını ve maliyetinizi artırdığını görünce başınızı iki elinizin arasına alıp düşüncelere dalarsınız. Acaba doğru yolda mıyım, bu işin sonu nereye varacak?
Sorun nerde diye düşünmemize hiç gerek yok. Aslında sorun her yerde. Bir çay kanunumuz bile yok. Bir milyar dolar cirosu olan sektörümüzde sistem oturmamış. Çay ağaçlarımız yaşlı. Yaş çay rekoltesi üretime alınan kaçak çay bahçeleri ile artıyor olsa da kayıtlı alanlarda hem düşüyor ve hem de yaşlanmış çay ağaçlarından kalitesiz mal toplanıyor. Randımanı düşen üretiminizde ya kaliteden ödün vermek ya da artan maliyeti satış fiyatına eklemek gibi bir yolu tercih etmek zorunda kalacaksınız.
Ama yine de sanayici işinden asla vaz geçemez. Uykusunda da üretir sanayici, bozulduğunu hayal ettiği makinelerini uykusunda tamir eder.
Her şeye rağmen geleceğe umutla bakar, üretmenin en erdemli iş olduğunu düşünür. Ve hep daha kalitelisini üretmenin peşinden koşar. Bu gün Türk çay sanayicisi dünyanın en doğal ve lezzetli çaylarını üretmek için çok yoğun caba sarf ediyor. Yarınlarda bu keşfedilmemiş hazine dünya pazarlarında iyi bir piyasa tutacak. Bundan çok eminiz.
Hele, çay fabrikalarından üretim artığı olarak atılan odunsu artıkları paketleyerek satan kötü niyetli insanların sektörde oluşturduğu imaj sorunu ve bu arada ithal çayların müşteri portföyü nü artırdığını görmek uykularınızı kaçırır. Tüm enerjinizi kaliteye odaklamışken hak etmediğiniz bu olumsuz tabloyu yorumlayamazsınız bile.
Devlet en büyük rakibiniz. Zarar ettiği zaman sizin gibi her şeyini kaybetmek riski ile karşı karşıya kalmıyor. Bir taraftan onunla rekabet etmek, diğer taraftan kayıtsız çalışan değirmen türü imalathaneler ile rekabet etmek zorundasınız. Birde buna müstahsilden satın aldığınız bir önceki yılın kart yapraklarını ve odunlaşmış kısımlarını, olması gerekenin çok üzerinde bir oranda üretim dışına atıldığını ve maliyetinizi artırdığını görünce başınızı iki elinizin arasına alıp düşüncelere dalarsınız. Acaba doğru yolda mıyım, bu işin sonu nereye varacak?
Sorun nerde diye düşünmemize hiç gerek yok. Aslında sorun her yerde. Bir çay kanunumuz bile yok. Bir milyar dolar cirosu olan sektörümüzde sistem oturmamış. Çay ağaçlarımız yaşlı. Yaş çay rekoltesi üretime alınan kaçak çay bahçeleri ile artıyor olsa da kayıtlı alanlarda hem düşüyor ve hem de yaşlanmış çay ağaçlarından kalitesiz mal toplanıyor. Randımanı düşen üretiminizde ya kaliteden ödün vermek ya da artan maliyeti satış fiyatına eklemek gibi bir yolu tercih etmek zorunda kalacaksınız.
Ama yine de sanayici işinden asla vaz geçemez. Uykusunda da üretir sanayici, bozulduğunu hayal ettiği makinelerini uykusunda tamir eder.
Her şeye rağmen geleceğe umutla bakar, üretmenin en erdemli iş olduğunu düşünür. Ve hep daha kalitelisini üretmenin peşinden koşar. Bu gün Türk çay sanayicisi dünyanın en doğal ve lezzetli çaylarını üretmek için çok yoğun caba sarf ediyor. Yarınlarda bu keşfedilmemiş hazine dünya pazarlarında iyi bir piyasa tutacak. Bundan çok eminiz.