Çay bölgesinde müstahsillerin derdi büyük. Dedelerinin diktiği, büyüttüğü ve onlardan miras kalan tapulu, tapusuz çay bahçeleri şaşırtıcı bir şekilde orman alanı ilan edilerek orman bakanlığına devredildi.
Şimdi insanlar şaşırmış vaziyetteler. Çay bahçelerinin oluşturulmasında, çay ağaçlarının yetiştirilmesinde çok büyük bir emek ve dere gibi akmış alın teri vardır. İş makinelerinin olmadığı 1950 li, 60 lı yıllarda çapa ile işlenen bu topraklar bu günkü hallerine sırtında küfe ile gübre taşıyan Karadeniz kadınlarının emekleri sayesinde geldiler.
Yaşları ortalama 55-60 civarında olan çay ağaçları devletin desteği ile ve ona hammadde sağlasın diye yetiştirildi. Her müstahsil sahibi olduğu çay bahçesini devlete kaydettirdi ve satış kotası aldı.
Ellerindeki tapuları en belirgin güvenceleri idiler.
Ve bir gün köylerimize ellerinde cihazları ile kadostro çalışması yapıyoruz diyen birileri geldi. Köylerde tespit çalışması yapıp arazilerimizi yeniden tapulandıracaklarmış. Herkes tarafından iyi karşılandılar. Okullarını yeni bitirmiş, zorluk görmemiş, kıtlık görmemiş, alın terinin tadını almamış bu haritacı gençler, köylerden birilerini de yanlarına alarak işi bir an önce bitirmenin heyecanıyla gelişigüzel çalışmaların altına imzalar attılar. Yanlarına aldıkları bilirkişilerin itirazlarını yeterince dinlemediler ve yeterince dikkate almadılar.
Şimdi ayıklayamıyoruz pirincin taşını.
Bilindiği gibi köylerde yaşayan insanlar ve özellikle dağ köylüleri kışlık ısınma ihtiyaçlarını çok büyük oranda odun tüketerek karşılar. Her aile bu çok önemli ihtiyacı için ağaç yetiştirir. Hatta sahip oldukları arazilerinin bir kısmını ağaç yetişsin diye yakacak ihtiyacı için ayırır. Yeniden kış gelecek, yeniden oduna ihtiyaçları olacak.
Hiç kimsenin aklına gelmezdi ki kadostrocular kışlık odun ihtiyacı için yetiştirilen ağaçları ve bu ağaçların işgal ettiği alanların bitişiğindeki çay bahçelerini orman sayıp tapularını dahi iptal ederek orman bakanlığına devredecek.
Dedelerimizden babalarımızdan gelen tavsiyelerde, vasiyetlerde ve anlatılan tecrübelerde böyle bir tespite ne yer verilmiş ne de işaret edilmiştir. Atalarımızın dedelerimizin dahi muhatap olmadığı böyle bir sonuçla karşılaşmak çanımızı çok acıttı.
Zamanın birinde bir uçak geçmiş, bu bölgenin fotoğraflarını çekmiş, buralar orman görülüyormuş ve bizler bu sonuca maruz kalmışız. Akdeniz bölgesinden hiç mi uçak geçmedi. Bolu dağlarındaki yayla villaların üzerinde fır hattı mı yok. Ya da bu ülkenin imara açılan orman alanlarını uçaklarımız görmemezlikten mi geldi.
Kim kime hoş görünmeğe çalışıyor anlayamadık ama, bu haksız uygulamanın altında her zamanki gibi yine biz fakir köylüler kaldık. Çaykur da fırsatı iyi değerlendirip aceleyle orman sayılan çaylıklarımızın çay satış kotalarını iptal etti.
Kadostrocular şu sorumuzun cevabını hala veremedi. Nasıl oluyor da iki komşudan birinin çaylıkları tapulanabiliyor ve diğerininki ormana sayılıyor. Çay bahçesi aynı çay bahçesi, çay arazisi aynı çay arazisi. Çay ağaçlarının yaşları da aynı. Nasıl oluyor da bitişik bahçelerin birisi diğerinden farklı muamele görüyor. Bu sonucun sebebi hükümettir diyemeyiz. Zorluk görmemiş genç haritacılar bahçeleri ölçmek yerine en kolay ve zahmetsiz olan yolu, yani bölgeyi ormana sayıp çay bahçelerini ölçme zahmetinden kurtulmayı seçtiler. Nasıl olsa arazilerin sahipleri arazilerinin başında değildiler.
Elbette ki arazilerimizin bir kısmına ağaç dikmek zorundayız. Elbette ki arazilerimizin bir kısmını ormana ayırmak zorundayız. Ağaçların büyüdüğüne sevinmek zorundayız. Ağaç dikmezsek, ağaç yetiştirmezsek kışın biz ne yakacağız.
Hükümetimize güveniyoruz. Bekliyoruz ki, haksız uygulamaları adil görmeyen hükümetimiz, biz çay müstahsillerinin maruz kaldığı bu muameleye bir çözüm getirir. İncindiğimizin ve gücendiğimizin farkına varır. Yüzlerce yıldır atalarımızın dedelerimizin yaşadığı, ekip biçtiği ve onlar tarafından çay bahçesi yapılan arazilerimizi yeniden tapulandırıp bize geri verir. Çünkü biz çay bahçelerimizin nasıl oldu da ormana sayıldığını hala anlayabilmiş değiliz.
Mustafa Yılmaz Kar
Şimdi insanlar şaşırmış vaziyetteler. Çay bahçelerinin oluşturulmasında, çay ağaçlarının yetiştirilmesinde çok büyük bir emek ve dere gibi akmış alın teri vardır. İş makinelerinin olmadığı 1950 li, 60 lı yıllarda çapa ile işlenen bu topraklar bu günkü hallerine sırtında küfe ile gübre taşıyan Karadeniz kadınlarının emekleri sayesinde geldiler.
Yaşları ortalama 55-60 civarında olan çay ağaçları devletin desteği ile ve ona hammadde sağlasın diye yetiştirildi. Her müstahsil sahibi olduğu çay bahçesini devlete kaydettirdi ve satış kotası aldı.
Ellerindeki tapuları en belirgin güvenceleri idiler.
Ve bir gün köylerimize ellerinde cihazları ile kadostro çalışması yapıyoruz diyen birileri geldi. Köylerde tespit çalışması yapıp arazilerimizi yeniden tapulandıracaklarmış. Herkes tarafından iyi karşılandılar. Okullarını yeni bitirmiş, zorluk görmemiş, kıtlık görmemiş, alın terinin tadını almamış bu haritacı gençler, köylerden birilerini de yanlarına alarak işi bir an önce bitirmenin heyecanıyla gelişigüzel çalışmaların altına imzalar attılar. Yanlarına aldıkları bilirkişilerin itirazlarını yeterince dinlemediler ve yeterince dikkate almadılar.
Şimdi ayıklayamıyoruz pirincin taşını.
Bilindiği gibi köylerde yaşayan insanlar ve özellikle dağ köylüleri kışlık ısınma ihtiyaçlarını çok büyük oranda odun tüketerek karşılar. Her aile bu çok önemli ihtiyacı için ağaç yetiştirir. Hatta sahip oldukları arazilerinin bir kısmını ağaç yetişsin diye yakacak ihtiyacı için ayırır. Yeniden kış gelecek, yeniden oduna ihtiyaçları olacak.
Hiç kimsenin aklına gelmezdi ki kadostrocular kışlık odun ihtiyacı için yetiştirilen ağaçları ve bu ağaçların işgal ettiği alanların bitişiğindeki çay bahçelerini orman sayıp tapularını dahi iptal ederek orman bakanlığına devredecek.
Dedelerimizden babalarımızdan gelen tavsiyelerde, vasiyetlerde ve anlatılan tecrübelerde böyle bir tespite ne yer verilmiş ne de işaret edilmiştir. Atalarımızın dedelerimizin dahi muhatap olmadığı böyle bir sonuçla karşılaşmak çanımızı çok acıttı.
Zamanın birinde bir uçak geçmiş, bu bölgenin fotoğraflarını çekmiş, buralar orman görülüyormuş ve bizler bu sonuca maruz kalmışız. Akdeniz bölgesinden hiç mi uçak geçmedi. Bolu dağlarındaki yayla villaların üzerinde fır hattı mı yok. Ya da bu ülkenin imara açılan orman alanlarını uçaklarımız görmemezlikten mi geldi.
Kim kime hoş görünmeğe çalışıyor anlayamadık ama, bu haksız uygulamanın altında her zamanki gibi yine biz fakir köylüler kaldık. Çaykur da fırsatı iyi değerlendirip aceleyle orman sayılan çaylıklarımızın çay satış kotalarını iptal etti.
Kadostrocular şu sorumuzun cevabını hala veremedi. Nasıl oluyor da iki komşudan birinin çaylıkları tapulanabiliyor ve diğerininki ormana sayılıyor. Çay bahçesi aynı çay bahçesi, çay arazisi aynı çay arazisi. Çay ağaçlarının yaşları da aynı. Nasıl oluyor da bitişik bahçelerin birisi diğerinden farklı muamele görüyor. Bu sonucun sebebi hükümettir diyemeyiz. Zorluk görmemiş genç haritacılar bahçeleri ölçmek yerine en kolay ve zahmetsiz olan yolu, yani bölgeyi ormana sayıp çay bahçelerini ölçme zahmetinden kurtulmayı seçtiler. Nasıl olsa arazilerin sahipleri arazilerinin başında değildiler.
Elbette ki arazilerimizin bir kısmına ağaç dikmek zorundayız. Elbette ki arazilerimizin bir kısmını ormana ayırmak zorundayız. Ağaçların büyüdüğüne sevinmek zorundayız. Ağaç dikmezsek, ağaç yetiştirmezsek kışın biz ne yakacağız.
Hükümetimize güveniyoruz. Bekliyoruz ki, haksız uygulamaları adil görmeyen hükümetimiz, biz çay müstahsillerinin maruz kaldığı bu muameleye bir çözüm getirir. İncindiğimizin ve gücendiğimizin farkına varır. Yüzlerce yıldır atalarımızın dedelerimizin yaşadığı, ekip biçtiği ve onlar tarafından çay bahçesi yapılan arazilerimizi yeniden tapulandırıp bize geri verir. Çünkü biz çay bahçelerimizin nasıl oldu da ormana sayıldığını hala anlayabilmiş değiliz.
Mustafa Yılmaz Kar