BÖLÜMLÜ’DEN ANKARA’YA GİDEN YOL

‘’İbrahim Vecdi Aksakal’’

İnsanın hayatını bir öyküdeymiş gibi yaşaması, tüm zorluklara göğüs germesi ve bitip tükenmeyen sıkıntılarla karşı karşıya kalması hayalleri yüzündendir. Eğer böylesine zor bir yola giriyorsanız yaşayacağınız öykü sizden, hayal ettiğiniz noktaya ulaşabilmek için tüm engelleri bir, bir aşabilmenizi, zorlu yollara yolun sonunu düşünmeden dalabilmenizi, acılara göğüs gerebilmenizi, aşağılandığınızda kendinizi motive edebilecek sabrı gösterebilmenizi, fakat her zaman cesaretle anlı ak, göğsü dik yürüyebilmenizi ister.

Of’un Bölümlü köyünde doğdu. Daha 13 yaşındaydı. Hayalleri vardı. Büyük bir vizyon yazmak istiyordu. Bu topraklarda kalmak ve herkesin yaşadığı aynı kaderi yaşamaktan vaz geçmişti. Sıra, sıra engellerin önünde durduğunu görüyordu. Yine de büyük bir cesaretle ‘’ben okuyacağım’’ diye güçlü bir ses verdi. Önce olur dediler. Sonra, ‘’Bak görüyor musun, bu çocuk okuyup da gavur olacak’’ deyip zorladılar. Hevesini yok etmek istediler.

Sustu, suskunluğunu küçücük yüreğindeki hayallerinde gizledi. Küçülen gözleriyle etrafına baktı. Sahip çıkan hiç kimsesi yoktu. Dedesi bile küçük amcasının itirazına uymuş, ‘’sana verdiğim sözü çöpe attım’’ demişti. Çünkü amcası, ‘’Yılda üç yüz lira masrafı kim ödeyecek. Okuyup ta gavur mu olacaksın.’’ diye haykırıyordu.

Oysa o dedesine muhtaçtı. Babası daha altı yaşında iken ölmüş bir yetim olarak dedesinin himayesine girmişti. Dünyadaki en önemli dayanağıydı dedesi. Hali vakti yerindeydi ve aileyi yokluk içinde yaşatmıyordu. Bölümlü ilkokulunda iskarpin giyen üç öğrenciden biri oydu. Ama o gün, işte o sözünden döndüğü ‘’sana verdiğim sözü çöpe attım’’ dediği gün bir anda torununa tüm gücünü kaybettirmişti. İçinde besleyip büyüttüğü tüm hayallerini yıkmış, beklide en çok hiç doyamadığı babasının yokluğunu ve özlemini hissettirmişti. Yaşlı gözleriyle ‘’ keşke sağ olsaydın babam’’ diyebilmişti sadece.

Bir müddet sessiz kaldı. Hayallerinin üzerini örttü. Kimseye bir şey söylemedi.‘’Hiçbir şey yok, ama Allah var’’ dedi sadece. Kararlılığını ve inancını hep taze tuttu. ‘’Kaçabilir miyim acaba, Yapabilir miyim’’ diye düşündü. Ve bir gün, tüm yakınlarını çileden çıkartacağını düşünse de kendisini kaçabileceğine inandırdı. O gün tüm gemileri yakmıştı.

‘’Ben bu yola baş koydum’’ dedi tüm cesaretiyle.

Hayatın akışına uymak, önerilen hayatı yaşamak varken; böylesine büyük hayaller kurup bunca meşakkati neyine güvenerek göze alabiliyor ve sahip olduklarından vazgeçip kimsenin desteğini almadan böylesine dikenli ve zorlu bir yolu başarabileceğini düşünebiliyordu.

Bu masum ama zor hayali başaracağına öylesine inanmıştı ki arzularını mısralara dökmüştü.

Eğitimle başarıya giden yol,

Seni yürümeye murad eyledim.

Çok zorlusun, çok çetinsin bilirim.

Yaktım gemileri, yemin eyledim.

Söylendiğine göre Of’ta‘’ Yavuz Selim öğretmen okulu’’ için giriş sınavı yapılacaktı. Sınava Of’tan 100, genelde 1263 kişi başvurmuştu. Okul yatılı olduğu için özel harcamaları dışında maddi sorunu olmayacaktı. Okul bitince öğretmen olunacağına göre sonrası da aydınlıktı. Tek sorun Of ilçesinden sadece üç kişinin alınacak olmasıydı. Sayı çok azdı, ama o, ‘’Neden olmasın diyordu mütemadiyen. Müracaat sayısı yüksek olabilir ama, alınacak üç öğrenciden biri ben olacağım’’

Gizlice intihana girmeye karar verdi.

Yaşadığı evden Of’a giden 15 km yolu yayan yürüdü. Elbette yolun dönüşü de vardı. Ama onu hiç düşünmedi. İmtihana ve başarıya odaklandı. Soruları erkenden cevaplayıp çıktı. Sevinçliydi. Kendisiyle sınava giren amcasının oğluna heyecanla sonuçları anlatıyordu.

Biri yanlarına yanaştı. ‘’ Çok sevinmeyin çocuklar dedi. Ben imtihanda görevli öğretmenim. İçerde üç arkadaşımız üç öğrenciye cevapları dikte ettiriyor. Muhtemelen o üç öğrenci kazanacak’’

Bir anda vücudundaki tüm kanı beynine yürüdü. Adaletsizlikten nefret ediyordu. Kimseye bakmadı, yardım istemedi ve doğruca sınıfa girdi.

Söylenen doğruydu. Üç öğrenci başlarından aşağı onlara yardım eden üç öğretmenle birlikte cevap kağıtlarını dolduruyordu.

Küçücük yaşı, küçücük cüssesiyle daha 13 yaşındaki bu cesur genç adam olanca gücüyle haykırdı.

- ‘’Hayır, hayır yapamazsınız. Sizi şikayet edeceğim. Ben cevap kağıdımı verdim. Dürüstçe sonucunu bekliyorum. Siz bu üç öğrenciye cevapları dikte ettiriyorsunuz. Bu adil değil. Zaten üç öğrenci alınacak. Bu haksızlığa tahammül edemem sizi şikayet edeceğim.’’

Üç öğretmeninde yüzü kızarmıştı. Yaptıkları hatanın duyulmasından korkmuş olacaklardı ki işleme son verdiler.

İmtihan sonuçları açıklandığında birinci olmuştu. Herkesin karşı çıkmasına aldırmadan o Erzurum yatılı öğretmen okuluna gidip kaydını yaptırdı.

Hiç geliri yoktu. Yatılı okul okusa da özel masrafları vardı. Hiç kimsenin desteğini alamamıştı. Bu yüzden hafta sonları çalıştı. Sahip olduğu ikna gücü ve el becerileri ona özel masraflarını karşılama fırsatı verdi.

İcazet almış bir hafız olarak namazını kılıyor, orucunu tutuyor ve kuranını okuyordu. Bu yüzden kimileri daha şimdiden‘’ bu çocuk ileride büyük arızalar çıkartacak’’ diyordu.

O ise kimsenin düşüncesiyle, yaşantısıyla ilgili değildi. Tüm gayretlerini odaklandığı hedefine ulaşmak için sarf etti. Ümitsizliğe düştüğü anlar hep Allaha yalvardı;

Bitkin düştüğü geceler, umutsuz kaldığı gündüzler hep aynı şeyi yaptı. Kendisine tek sahip çıkan olarak gördüğü yaratanına sığındı. Yalnızlığını hiç kimseye belli etmedi. Belki de üfleseler yıkılacaktı ama o hep dik durdu. Gözyaşlarını gözlerinde gizledi, yılgınlığını yüreğinde hapsetti. Dizleri titrese de güçlü görünmeğe özen gösterdi.

Erzurum öğretmen okulunda bilgisi, cesareti ve düzgün kişiliği sayesinde sevilmişti. Okul müdürü bilgisine ve cesaretine hayrandı. Her alanda ona destek veriyordu. Sadece beden eğitimi öğretmeni dindarlığına takılmıştı. Ona gelecekteki tehlikeli adam gözüyle bakıyordu.

Orta iki de iken fen bilgisi öğretmenin sorduğu ilginç soru aslında hedefinin bambaşka olduğunu gösterdi;

- Sen öğretmen mi olacaksın?

- Hayır. Ben avukat olacağım.

Fen bilgisi öğretmeni çok şaşırdı. Muhtemelen ‘’evet’’ cevabı bekliyordu. İnanmadı ama inanmadığını da belli etmedi. Sadece başını salladı. Yaa! der gibi.

Erzurum’un soğuk iklimi zordur. Bu kadar büyük soğuğu cılız bedeni kaldıramadı. Trabzon yatılı öğretmen okuluna aktarılmayı düşündü. Ama bu kolay yapılabilecek bir iş değildi. Ankara’dan çözülebilirdi. Oysa onun Allahtan başka arkasında duracak kimsesi yoktu. Okumaya baş koyduğu için tüm desteğini kaybetmiş, tamamen sahipsiz kalmıştı.

Para biriktirdi ve büyük bir cesaretle Ankara’ya gitti. Milli eğitim bakanlığında bir yetkili bulup derdini anlattı. Küçük cesur adamın özgüvenine ve cesaretine hayran kalan yetkili onu Trabzon öğretmen okuluna naklettirdi. Artık kendi memleketindeydi. Sahip çıkan yine de yoktu. Sadece iklimden kaynaklanan zorluklarını aşabilmişti.

Yatılı öğretmen okulundaki geri kalan günlerini burada doldurdu. Okulun en sosyal öğrencilerinden biriydi. Bu özelliği ona öğrenci derneğinin başkanı olma şansını verdi.

Ve bir gün okul müdürü;

- ‘’Okulu birincilikle bitiriyorsun, güzel bir konuşma hazırla’’ dedi.

O gün ilk defa gerçek mutluluğu tatmıştı. Bu tarih 26.06.1958 dır.

Tayinini Trabzon’un Yomra ilçesine yaptılar. Göreve başladığı ilk günler zorlansa da hevesi ona iyi bir motivasyon sağlıyordu. Başarılıydı. Öğrencileriyle iyi diyalog kuruyor, öğretme verimliliğinin yüksek olduğunu görebiliyordu. Artık istikrarlı bir işe ve gelire sahip olmuştu.

Ama o bilinçaltındaki gerçek hayaliyle yüzleşmek istiyordu.  Avukat olacaktı. Bir defa aklına koymuştu. İşin üzerine gitmeye başladı. Liseden fark dersleri verip diploma alması ilk adım oldu.

Rize’ye gitti. 199 saat İngilizce dersi aldı. Üniversite sınavı için derslere odaklandı. Çok çalışıyor tüm zamanını değerlendiriyordu. Kendisini avukat olmak için şartlandırmıştı.

Ankara Hukuk Fakültesine kayıt yaptırdığı gün;

- ‘’Sığınmak ve güvenmek için Allah yeter demişti içinden.’’

Öğretmenlikten arda kalan tüm zamanını hukuk fakültesindeki derslerine verdi. Sevdiği bir alan olduğu için tüm detayları not ediyordu. Girdiği sınavlar bir iki dakika sürüyordu. Öylesine detaylı bilgiye sahipti ki sınav hocaları ‘’sana soru sormaya gerek yok diyorlardı.

Dört yıllık başarılı bir öğrencilik serüveninin ardından hukuk fakültesini bitirip diplomasını aldı.

Yeni bir mesleği daha olmuştu. Artık avukatlık yapacaktı. Trabzon’da ofis açtı. Öğretmenlikte kendisini iyi geliştirmiş, mütevazi de olsa bir çevreye sahip olmuştu. Bu durum ona avukatlık mesleğinde büyük bir avantaj sağladı. Son derce başarılı konuşmalar yapabiliyor, insanları etkileme performansını yüksek tutabiliyordu.

Kısa zamanda avukatlıkta da iyi bir kariyer yakaladı. Aylık geliri daha da arttı. Kazandığı davaların oranı yüksekti. Etkinliği ve başarısı politikacıların da dikkatini çekmişti. Çok geçmeden dönemin aktif siyasetçisi olan Süleyman Demirel için çalışmasını istediler. Hitap gücü yüksek olduğu için de hızla Partinin Trabzon il başkanı yaptılar.

Ancak avukatlıktaki başarılı performansı bu yüzden zarar görmüştü. Geliri azalıyordu.

İl başkanlığını bırakmaya karar verdi. Bunun en iyi yolu ise milletvekilliğine aday olmaktı. Vekil olamayacağına inanıyordu. Yeniden işine odaklanmaktı amacı.

Seçim çalışmalarına aktif olarak katılmadı. Seçmenden oy talep ettiği bir ziyaretin dışında ziyaret yapmadı.  Kimseden oy istemedi. ‘’Senin delegelerini taşıdık’’ diyenlere ödediği 440 TL nakliye ücretinden başka kimseye para ödemedi.

Dava dosyalarına odaklandı.

Seçim günü vekil oldun dediklerinde çok şaşırmıştı.

-‘’Allah isterse güçsüzü de güçlü yapar’’

Vekillik onun hedefleri arasında değildi. Her işine olduğu gibi vekillik işine de önem verdi. Etkili konuşmalarını mecliste de devam ettirdi.

Bölümlü’den çıktığı yolda hiç kimsenin ekonomik desteğini alamayan, hayatın tüm zorluklarıyla yüzleşen bu cesur adam halkın meclisinde Adalet ve Plan bütçe komisyonunun etkin bir üyesi olmayı başarmıştı. Azminin bedelini almıştı.

Geriye baktığı zaman ‘’sadece yaşadığım bu günümü görebiliyorum’’ diyordu.

Çektiği tüm çileleri unutmuş, görüşmek için insanların sıraya girdiği önemli bir şahsiyet haline gelmişti.

Demokrasinin hikmetine ve hukukun üstünlüğüne inanan bu başarılı insanın adı İbrahim Vecdi Aksakaldır.  Yüzündeki sert ifadeyi yumuşak kalbinde gizleyen cesur adam.

Bir yetim olarak çıktığı zorlu yolda tüm engelleri aşmış, çaresizlerin çaresi haline gelmiştir. Çok sayıda gencin okumasını sağlamış, çok sayıda çaresizlerin derdine derman olmuştur. Bu gün yuva kursun diye destek verdiği kişilerin sayısını bile hatırlamıyor. Çok emek verdiği ve önemsediği kendi köyüne çay fabrikası yapılması işini ve onun büyük katkılarını kendi köylüleri bile bilmiyor.

Mustafa Yılmaz Kar