2017 yeni girdi. Ocak ayı bitti bitecek. Yoğun kar yağışı, çay bölgesinin en güzel çayını veren Bölümlü nün bodur çay ağaçlarının üzerlerini örtmüş. Daha dün hafif bir rüzgar ile titreyen cılız bedenleri bir metreyi aşan kar örtüsünün altında kaybolmuş.
Bu gün, eskilerde hiç olmadığı kadar derin bir sessizlik karabasan gibi Bölümlünün üzerinde kol geziyor. Hanelerden çıt çıkmıyor. Tüten bacalar, bağrışan insanlar ve daracık yollardan bata çıka okuluna giden çocuklar yok denecek kadar az. Bölümlünün güzel insanları hanelerini terk ettiler. Daha rahat yaşayabilmek, daha konforda olabilmek için şehirlere göç ettiler. Atalarını dedelerini yalnız bıraktılar.
Bu kadar büyük bir sessizlik doğanın bile içini acıtıyor. Çifte burun dağından kilometrelerce uzaktaki evlerine sırtında odun taşıyan kadınları, ayağında lastik, omuzunda iki odunla okula giden çocukları göremeseniz de, onların torunlarını hali vakti yerinde rahat halleriyle kendi topraklarında görmek istiyorsunuz. Tanımasanız da onları özlüyorsunuz.
Elbette ki ahırdaki ineklerle konuşmak, bahçedeki meyve fidanlarına isim vermek, tavuklara horozlarla gülüşmek çok gerilerde kalmış. Elbette ki insanların birbirine olan ihtiyaçları yok denecek kadar düşük seviyelere inmiş. Bu gün geçmişte olmadığından çok daha rahat bir hayatı konforla yaşıyoruz.
Ama biliyoruz ki, dünya bir bumerang gibi mütemadiyen dönüyor ve bir zamanlar olmaz dediklerimizi olur yapıyor. Ve bir gün geliyor köyler yeniden yaşanacak yerler oluyor. Kıymete biniyor.
Bu topraklara emek verenler, alın teri dökenler torunları kadar şanslı değildiler. Zorluğun ve meşakkatin her türlüsüyle yorgun düşen bedenlerini, gelecekte daha iyi günlerin geleceği umuduyla yaşlılığa eriştirdiler. Hep yarın, hep yarın dediler. Hiç ulaşamadıkları o yarınları ve diri tuttukları hayallerini bize hatıra bıraktılar. Her birini emek verdikleri, çalışıp işledikleri bu kara topraklara defnettik. Onlar bizim atalarımız. Kalbimizin orta yerinde taht kuran en önemli değerlerimiz.
Şimdi üzerlerini örten bu topraklarda çok yalnızlar. Sesleniyorlar, seslerini yükseltiyorlar, feryat ediyorlar ama duyuramıyorlar. Torunlar çok uzak. Sadece sitem gönderebiliyorlar.
Nerdesiniz göç edenler
Alıp başını gidenler.
Mala mülke meyledenler.
Yok, hükmünde sayman bizi.
Gelin arada sırada,
Ne olur, gelin bu sırada.
Sessizliğin ortasında
Böyle öksüz koyman bizi.
Gelin, gelin ki kar yağdı yağalı insanların yürümediği bu patika yollar açılsın, Bölümlü ye hayat versin. Kar altında kaybolmuş çay ağaçlarının cılız bedenlerine can gelsin. Gelin ki, bu topraklarda çürüyen bedenler mahzun kalmasın. Alın aile bireylerinizi gelin. Gelin ve bu kahreden sessizliğin böğrüne hançerlerinizi saplayın. Sessizliğe inat, sessiz sese kulak verin.
Gelin, gelin ki yarınlar geç olmasın, gelmek bir gün güç olmasın. Ve gelin ki her şey bir gün hiç olmasın.
Unutmayın, size özlem duyan, sesinizi duymak isteyen, varlığınızla gururlanan o kadar çok bekleyeniniz var ki.
Mustafa Yılmaz Kar
Çaysiad
Bu gün, eskilerde hiç olmadığı kadar derin bir sessizlik karabasan gibi Bölümlünün üzerinde kol geziyor. Hanelerden çıt çıkmıyor. Tüten bacalar, bağrışan insanlar ve daracık yollardan bata çıka okuluna giden çocuklar yok denecek kadar az. Bölümlünün güzel insanları hanelerini terk ettiler. Daha rahat yaşayabilmek, daha konforda olabilmek için şehirlere göç ettiler. Atalarını dedelerini yalnız bıraktılar.
Bu kadar büyük bir sessizlik doğanın bile içini acıtıyor. Çifte burun dağından kilometrelerce uzaktaki evlerine sırtında odun taşıyan kadınları, ayağında lastik, omuzunda iki odunla okula giden çocukları göremeseniz de, onların torunlarını hali vakti yerinde rahat halleriyle kendi topraklarında görmek istiyorsunuz. Tanımasanız da onları özlüyorsunuz.
Elbette ki ahırdaki ineklerle konuşmak, bahçedeki meyve fidanlarına isim vermek, tavuklara horozlarla gülüşmek çok gerilerde kalmış. Elbette ki insanların birbirine olan ihtiyaçları yok denecek kadar düşük seviyelere inmiş. Bu gün geçmişte olmadığından çok daha rahat bir hayatı konforla yaşıyoruz.
Ama biliyoruz ki, dünya bir bumerang gibi mütemadiyen dönüyor ve bir zamanlar olmaz dediklerimizi olur yapıyor. Ve bir gün geliyor köyler yeniden yaşanacak yerler oluyor. Kıymete biniyor.
Bu topraklara emek verenler, alın teri dökenler torunları kadar şanslı değildiler. Zorluğun ve meşakkatin her türlüsüyle yorgun düşen bedenlerini, gelecekte daha iyi günlerin geleceği umuduyla yaşlılığa eriştirdiler. Hep yarın, hep yarın dediler. Hiç ulaşamadıkları o yarınları ve diri tuttukları hayallerini bize hatıra bıraktılar. Her birini emek verdikleri, çalışıp işledikleri bu kara topraklara defnettik. Onlar bizim atalarımız. Kalbimizin orta yerinde taht kuran en önemli değerlerimiz.
Şimdi üzerlerini örten bu topraklarda çok yalnızlar. Sesleniyorlar, seslerini yükseltiyorlar, feryat ediyorlar ama duyuramıyorlar. Torunlar çok uzak. Sadece sitem gönderebiliyorlar.
Nerdesiniz göç edenler
Alıp başını gidenler.
Mala mülke meyledenler.
Yok, hükmünde sayman bizi.
Gelin arada sırada,
Ne olur, gelin bu sırada.
Sessizliğin ortasında
Böyle öksüz koyman bizi.
Gelin, gelin ki kar yağdı yağalı insanların yürümediği bu patika yollar açılsın, Bölümlü ye hayat versin. Kar altında kaybolmuş çay ağaçlarının cılız bedenlerine can gelsin. Gelin ki, bu topraklarda çürüyen bedenler mahzun kalmasın. Alın aile bireylerinizi gelin. Gelin ve bu kahreden sessizliğin böğrüne hançerlerinizi saplayın. Sessizliğe inat, sessiz sese kulak verin.
Gelin, gelin ki yarınlar geç olmasın, gelmek bir gün güç olmasın. Ve gelin ki her şey bir gün hiç olmasın.
Unutmayın, size özlem duyan, sesinizi duymak isteyen, varlığınızla gururlanan o kadar çok bekleyeniniz var ki.
Mustafa Yılmaz Kar
Çaysiad